Su'dur en iyi deterjan
suyu bile beyazlatan

Turgut UYAR

25 Ocak 2012 Çarşamba

KONMAYI KAYBEDEN KIRLANGICIN MASALI


Eskiden, çok eski zamanlarda Anadoluyu kasıp kavuran bir fırtına yaşanmış.
Bir kırlangıç sürüsü bu fırtınaya havada yakalanmış ve o kargaşada birbirlerini
kaybetmiş. Bizim masalımızın kahramanı olan kırlangıçta yalnız başına kaldıktan
sonra bi süre daha rüzgarla birlikte sürüklenmiş sürüklenmiş ve ileride
hayal meyal seçebildiği bir evin saçaklarının altına sığınarak fırtınadan korunmaya
çalışmış. Fırtına dindikten bir zaman sonra Kırlangıç uyuyakaldığı saçaktan
çıkmış ve çevresini incelemeye başlamış, burası şehir dışında, insanların yaşamlarından
uzak kendi halinde bir çiftlik eviymiş. Fırtına ifade edilemeyecek bir dağınıklığa
 yol açmıştı.Ağaçların dalları kırılmış, havadan
yere çeşitli çerler ve çöpler dökülmüş,
yeryüzünde düzenli olan her şey sanki fırtına
isimli bir kürekle yerlerinden alınıp alt üst
edilmiş ve altta olan her şey üste üstte olan
her şeyse alta geçmiş. Kırlangıcımızın
dikkatini küçük bir kız çocuğu çekmiş.
Küçük kız boncuk gözleri ve kıvır kıvır
saçlarıyla camdan  dolu dolu bakmakta
ve  karşısında gördüğü dağınıklığın
resmini çizmekteymiş.
Merakını yenemeyen kırlangıç pencereye iyice yaklaşarak kızın elindeki resime
şöyle bir bakmış ve bakar bakmaz içine sıcacık, umutlu bir şeyler aktığını
hissetmiş. Kırlangıcımız o an küçük kıza tanımlanamaz bir duygu, bir yakınlık duymuş,
daha önce böyle bir şey hissetmediği için bu hissin adını bilememiş, ama bu duygu
bizim sevgi dediğimiz duygudan başkada bir şey değilmiş. Kırlangıcımız uzunca
 bir süre kıza kendini fark ettirmeden resmi seyretmiş ve dayanamayarak
içindeki hayranlığı kızada belli etmek için derin bir “cik” demiş... Kuşun sesini
duyan kız çocuğu pencereyi açarak kuşu avuçlarının içine almış ve “efendim” diyerek
kuşla konuşmaya başlamış. Kırlangıçta kısaca başından geçenleri anlattıktan
sonra kıza resminin ne kadar harika olduğunu söylemiş ve “nasıl oluyor da
senin gibi bir küçük kız böyle “neredeyse” gerçek bir resimi çizebiliyor?” diye
sormuş. Kız da cevaplamış “benim resimlerim neredeyse gerçek değil tamamen gerçektir.
Çünkü benim gördüklerimi çıkıp yaşayacak, içinde dolaşacak gördüklerimin
bir parçası olacak halim bile yok, değil halim...” Diye konuşurken kırlangıç kızın
tekerlekli sandalyede oturduğunu ve bacaklarının bedeninin taşıyamayacak
kadar minik olduğunu fark etmiş ve kızı sustururarak dolu dolu gözlerle eklemiş.
“Evet seni anladım, sen yaşayamadığın gerçekleri çiziyorsun, yaşayamayıp
yaşamak istediklerini, hatta yaşama şansın olsa bile yaşamak istemeyeceklerini
mesela fırtınayı bile özgürce çizebiliyorsun, seni anlıyorum”.
O günden itibaren küçük kız çocuğuyla kırlangıcın yüreklerinde derin ve köklü
bir sevgi yeşermeye başlamış. İki kaynaktan beslenen kocaman bir sevgi
deresi olmuş yaşamları. Kırlangıç; çizemediği resimleri çizen kızın resimleriyle
yeni bir dünyayı tanıyor, kız ise kırlangıcın ayakları ve kanatları sayesinde
dünyanın görmediği yerlerinin bile tam tariflerini alarak muhteşem resimlerle
ufkunu genişletiyormuş. Sanki iki ressamlı birer resim haline geliyormuş kırlangıcın
anlatıp kızın çizdiği resimler. Sonra bir gün yaptıkları bir resmi gören iyi yürekli
 bir melek kırlangıcın rüyasına girerek kırlangıçla sohbet etmeye başlamış.

-Sevgili kırlangıç, kız ile sevginize ve sevginizin meyvelerine herkes hayran kalıyor,
 bende bu mucizeye karşı bir melek olarak duyarsız kalamazdım. Şimdi sana önemli
bir soru sormak istiyorum. Küçük kız için neyini feda edebilirsin?

Kırlangıç bir süre düşündükten sonra tereddüt bile eklemeden cevaplamış;

     -Ayaklarımı...

Melek; “ama” demiş “ama bunun ne anlama geldiğini biliyorsun değil mi? Eğer
 ayaklarını feda edersen bundan sonra hiçbir zaman yeryüzüne konamayacaksın,
bunun farkındasın değil mi? “

Kırlangıç “evet” demiş, “evet farkındayım ama sevgimden daha değerli değil ayaklarım...”

Ertesi sabah ikisi içinde farklı bir günün habercisi olmuş doğan güneş. Kız yatakta
şöyle bir gerindikten sonra bacaklarına takılmış gözleri çünkü eski cılız bacakları
 gitmiş yerine dolgun ve görevini tam anlamıyla yapabilecek güçlü iki bacak gelmiş.
İlkönce şaşırmış ardından da hemen ayağa kalkmak için harekete geçmiş ve hiçbir
zorlukla karşılaşmadan ayakta durabilmiş. O sırada uyanan kırlangıç sabahın ilk
uçuşu için hazırlıklarını tamamlar tamamlamaz havalanmış ve havada süzülürken
birden bacaklarını fark etmiş, incecik bacaklarını ve o an düşünün gerçek
olduğunu anlayarak kızı görmek için evin camına doğru süzülmüş. Kız da tam o
sırada onu camda beklemekteymiş, hem de ayakta! Kız evin dışına çiftliğin
bahçesine çıkarak neşeyle dansetmeye başlamış, kırlangıç ise aynı heyecanla
kızın başının üstünde neşeli daireler çizmekteymiş.


Bir süre sevinçle kızın yürüyüşünü kutladıktan sonra ikisi de neşeyle dünyanın
tanımadıkları köşelerini tanımak amacıyla çantalarını hazırlayıp doğuya
 doğru yola çıkmışlar. Kız yürümüş,, kırlangıç havada süzülmüş ve en gerçek
resimlerin bile üstünde bir güzellikle dünyanın en güzel resimlerini yapmışlar,
ve dünyanın renkliye boyanmamış yerlerini sevgileriyle boyamaya devam etmişler.
Sonsuza dek...




2005- Ankara
Üfürükten Tayyare